Şimdi elimizden geldiğince cevaplamaya çalışalım.
Etik; iyi-kötü, doğru-yanlış, fayda-zarar gibi
kavramları inceler. Bu manada tıp etiği, doğru olan, hastanın iyiliğine yönelik
ve fayda sağlayacak tedavilerin yapılmasını, zarar verecek, yanlış veya
hastanın kötülüğüne yol açacak uygulamalardan kaçınmayı gerektirir.
Hekim ve sağlık mesleği mensubu kişilerin, hastaların
tıbbi yararını gözetmesi esastır. Fakat hastanın tedaviyi alıp almama konusunda
yetkisinin olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Zira yasalar çerçevesinde insanlar,
hayatları ile ilgili konularda seçme özgürlüğüne sahiptir.
Dolayısıyla hastanın, kendisi ile ilgili verilecek tıbbi
kararlarda söz sahibi olmayı istemesi en doğal hakkıdır. Bu durumda ortaya
çıkan kavram; özerkliğe saygı ilkesidir. Bu örneğimizde, tıp etiğinde önemli
etik ilkelerden biri olan, hastanın kendisi ile ilgili tıbbi kararları
kendisinin vermesi olarak ifade edilen özerklik ilkesi ele alacağız.
Türk Dil Kurumuna göre özerklik, bir topluluğun, bir
kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı olarak tanımlanmaktadır.
Özerkliğin, İngilizcede karşılığı olan ‘autonomy’ sözcüğü, Yunanca ‘autos’ ve
‘nomos’ kelimelerinden türetilmiştir ve ‘kendi yasasını koyma’, ‘kendi kendine
yasa koyma’ manalarında kullanılmaktadır (Polat, 2015). ‘Özerklik, bireylerin bağımsız bir biçimde kendileri hakkında karar
vermeleridir’ (Sayım, 2011).
Tıbbi özerklik, bir hekimin, hastasının yalnızca
tıbbi yönden yararını ön görmemesini, aynı zamanda hastaya özerk bir kişi
olmasından kaynaklanan haklarını da kullanma fırsatı vermesi olarak
tanımlanmaktadır (Aydın,2017). Özerliğe saygı ilkesi, sağlık çalışanları
tarafından hastanın haklarına saygı göstermek ve tıbbi bakımla ilgili kararlara
onların katılımını sağlamaktır.
Özerklik kişisel bir karar verme yetisi olmakla
birlikte, tıbbi konularda hastanın doktordan veya sağlık mesleği mensubu bir
kişiden tedavide bağımsız hareket etmesi düşünülemez.
Sağlık sektöründe hizmet sunanlar ile hizmeti
alanlar arasındaki bilgi dengesizliği bilinen bir gerçektir. Hekim, hastaya
hangi tedavinin daha iyi geleceği konusunda, hastaya göre daha fazla bilgi
sahibidir. Öyleyse özerklik ilkesindeki en önemli etken, kişinin ya da grubun
yeti düzeyidir. ‘Özerkliğin sınırını
belirleyen, bu yeti yelpazesinin genişliğidir’ (Baykara ve Şahinoğlu,
2013).
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesine[1]göre,
tabip ilmi icaplara uygun olarak teşhis koyup, gereken tedaviyi tatbik etmek
zorundadır. Tedavi gerektiren hayati durumlarda, hastanın özerk davranmasına
saygı göstermek söz konusu olmayacaktır.
Özerklik ilkesi, hastanın tedavisi konusunda başka
bir ilkenin uygulanması gerekliliği ağır basmadıkça uyulması gereken bir
ilkedir. Fakat hastanın yararı düşünülerek bazı durumlarda özerklik ilkesi
ihlal edilebilir. ‘Örneğin, hasta ya da
bireylerin kendilerine yapılacak müdahaleleri seçme veya kendi seçtikleri eylem
planını yürütmelerine her zaman imkan olmayabilir’ (MEGEP,2015). Özerk
seçim yapabilme becerisinde sorun olan kişilerde ya da hasta adına karar
verilmesi gereken durumlarda özerklik ilkesini gözetmek gerekmemektedir.
Hastanın küçük bir çocuk olması veya yetişkin bir
bireyin bilincinin kapalı olduğu zamanlarda gerekli olan müdahaleyi yapmak buna
örnek gösterilebilir. Bu konuya Hasta Hakları Yönetmeliği[2]de şu
ifadelerle açıklık getirmektedir: ‘Tıbbi
müdahalelerde hastanın rızası gerekir. Hasta küçük veya mahcur ise velisinden
veya vasisinden izin alınır. Hastanın, velisinin veya vasisinin olmadığı veya
hazır bulunamadığı veya hastanın ifade gücünün olmadığı hallerde, bu şart
aranmaz.’
Ayrıca zeka özrü bulunan veya psikolojik
rahatsızlığı bulunan bireylerde özerklik ilkesi yerine yararlılık ilkesi ile
hareket edilmelidir. Acil müdahale gerektiren vakalar ile Covid-19 gibi halk
sağlığını tehdit eden durumlarda, hasta bireylere müdahalenin yapılması
gerektiğinden, özerklik ilkesine uymak beklenmemelidir.
Yeterli bilgilendirmenin yapılması şartıyla özerklik
ilkesinin uygulanması esas alınmalıdır. Ancak hasta, kendisine yapılması
gereken bir tıbbi tedaviyi reddetmesi durumunda, nasıl bir sonuçla
karşılaşacağı konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Yani net ve anlaşılır bir
bilgilendirme karşılığında reddetme hakkı tanınmalı ya da tedaviye rıza
alınmalıdır. Tıp etiğinde hastaların özerkliğini kullanabilmesi, aydınlatılmış
onam ilkesi ile mümkündür.
Aydınlatılmış Onam İlkesi, hastanın sosyal, ruhsal
ve eğitim durumuna uygun olarak yapılacak bir bilgilendirme sonucunda,
yapılacak tedaviler için onam almaktır. Hastaya koyulan teşhis, uygulanacak
tedavi yöntemleri ve komplikasyonları ile hastanın tedaviyi reddetmesi
durumunda oluşabilecek riskler hakkında detaylı bir bilgi verilmelidir. Hasta
baskı altında kalmadan özgürce onam verebilmelidir. Ancak bu durumda
özerklikten bahsedilebilir. Ayrıca hasta daha önceden böyle bir durum ile karşılaşsın
veya karşılaşmasın yapılacak tıbbi uygulamalar hastada kaygıya sebep olabilir. ‘Bu kaygının azaltılması ve kişinin
özerkliğini tam ve yerinde kullanabilmesi için en önemli adımlardan biri, hasta
ile doktor arasındaki güven ilişkisini oluşturacak tam ve doğru bir iletişim
olduğu düşünülmektedir’ (Metin, 2010).
Tıbbı etiğinin ana ilkelerinden biri olan özerklik
ilkesi, tıbbi müdahaleler esnasında hasta kişinin bireysel haklarına saygı
gösterilmesi gerektiğidir.
Özerklik hasta açısından tedavide söz sahibi olmasını
sağlarken hekime de tedaviyi ortak yönetme imkanı sunmaktadır. Tıpta özerkliğin,
hastanın anlama ve kavrama güçlerine bağlı bir sınır çerçevesinde kullanılması
gerektiği görülmektedir. Bu sınırın
değerlendirilmesinde, hekim veya sağlık mesleği mensubu kişilerin iletişim
becerilerinin önemli bir rolü olduğu anlaşılmaktadır.
Özerklik ve sınırlarını belirledikten sonra gelelim
örneğimize. Hasta kalp krizi geçirmekte ve tedavi edilmesi gereken acil bir
durum söz konusudur. Tedavi gerektiren acil durumlarda, hastanın ya da
yakınlarının özerk davranmasını beklemek hastaya yapılacak tedavinin
gecikmesine neden olacaktır. Ayrıca hekim ve sağlık çalışanları hastaya ve
yakınlarına göre, hastalıkla ilgili daha fazla bilgiye sahiptir. Kalp krizi
anında, kaybedilen zamanın geri dönüşsüz hasarlara neden olacağı tıbben
bilinmektedir. Dolayısıyla, bu örnekte hasta yararının esas alınması gerektiği,
hastanın yakın merkeze sevk edilmesi yönünde karar verilmesi ve özerkliğin
gözetilmemesi daha uygun olacağı düşünülmektedir.
Kaynaklar:
Aydın,
Erdem(2017); ‘Tıp
Etiğinde Temel İlkeler’ I. Ulusal Uygulamalı Etik Kongresi Kitabı, 12-13
Kasım 2001, ODTÜ, Ankara.
Baykara,
Zehra G., Şahinoğlu, Serap (2013); ‘Hemşirelikte
Mesleki Özerlik Kavramının İncelenmesi’ Anadolu Hemşirelik ve
Sağlık Bilimleri Dergisi, 2013, Cilt:16, Sayı:3, Sayfa:176-181.
Hasta
Hakları Yönetmeliği (1998); Resmi Gazete Tarih: 01.08.1998,
Sayı: 23420
MEGEP
(2015); ‘Meslek Etiği
ve İlkeleri Ders Kitabı’ Milli Eğitim ve Öğretim Sistemi Güçlendirme
Projesi (MEGEP), Milli Eğitim Bakanlığı, 2015, Ankara.
Metin,
Sevtap (2010); Biyo-Tıp Etiği ve Hukuk Kitabı, Sayfa:
127, On İki Levha Yayınları, 2010, İstanbul.
Polat,
Selçuk (2015); ‘Tıpta
Aydınlatılmış Onam ve Özerklik İlkesi’ Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İnsan Hakları ABD, 2015, İstanbul.
Sayım,
Ferhat (2011); ‘Tıbbi
Etik ve Deontoloji Kavramları’ Sağlık Piyasası ve
Etik Kitabı, Sayfa:51-63, MKM Yayıncılık, 2011, Bursa.
Tıbbi
Deontoloji Nizamnamesi (1960); Resmi Gazete
Tarih:19.02.1960, No: 10436
Yorumlar
Yorum Gönder