Ana içeriğe atla

Türkiye’de 19. ve 20.yüzyıllarda Tıp Tarihinin Ana Hatları (1827-1923)

1. GİRİŞ

            Osmanlı toplumunun hemen her alanda modernleşmeye doğru değişim ve dönüşüm yaşadığı 19.yüzyıl, sağlık alanında modern tıp anlayışının hakim olduğu bir dönemdir. Bu dönemde tıpta yaşanan gelişmelerin daha iyi anlaşılması elbette bu alana has yapılan araştırmaların değerlendirilmesi ile mümkündür. İşte bu amaçla, bu çalışmada ‘Türkiye’de 19. ve 20.yüzyıllarda Tıp Tarihinin Ana Hatları (1827-1923)’ isimli makalenin incelemesi yapılmaktadır.

 

2. MAKALE HAKKINDA BİLGİ VE DEĞERLENDİRMELER

Bu makalede, Osmanlı’nın toplumsal anlamda içe dönük yaşama biçiminin yerini, Batının çağdaş bilimlerini ve tekniklerini benimseme ve uyum sağlama çabasına bıraktığı bir dönem olan 19.yüzyılda tıp eğitimi alanında yaşanan gelişmeler ile tıp alanında açılan müesseseler anlatılmaktadır.

 

2.1. Makalenin Künyesi

Ülman, Yeşil Işıl (2007); ‘Türkiye’de 19. ve 20.yüzyıllarda Tıp Tarihinin Ana Hatları’, Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ders Kitabı, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 40.Yılda 40 Kitap Serisi, Üniversite Yayın No: 4711, Fakülte Yayın No: 00249, İstanbul, 2007, Sayfa: 175-186.

 

2.2. Makalenin Konusu ve Amacı

Osmanlı Devleti’nde 19.yüzyılda açılan tıp okulları, halk sağlığı alanında yaşanan gelişmeler, açılan hastaneler ve sosyal yardım kuruluşları ile Osmanlı Türk tıbbının belli başlı simalarının anlatıldığı makalede, modern tıp düşüncesinin ve anlayışının kurumsallaşma çabası konu edilmektedir. Makalede; Türk tıp tarihinin 19.yüzyıl sonu ile 20.yüzyıl başındaki ana hatlarının özetinin çıkarılması amaçlanmaktadır.

 

2.3. Makalenin Özeti ve Değerlendirilmesi

            Osmanlı Devleti’nde reformlar ve tıp eğitimi başlığı ile başlayan makalenin ilk bölümünde, modernleşmenin siyasi zemini olan Tanzimat Fermanı’nın ilanından ve tıp eğitiminin ve öğretimin yeniden ele alınarak, kurumsal olarak düzenlenmesinden bahsedilmektedir. Darüşşifalardaki eğitimin usta-çırak ilişkisine dayalı olduğundan çağın gereklerini karşılayamadığının altı çizilen bu bölümde, modern tıp eğitimin tesis edilebilmesi amacıyla açılan tıp okullarına yer verilmektedir. Çağdaş tıp eğitiminin başlangıç noktası olarak, 1827 yılında İstanbul’da açılan Tıphane-i Amire ve ardından kurulan Cerrahhane-i Mâmure gösterilmektedir.

            Tıp alanındaki gelişmelerden bir diğeri ise tıp eğitimi alanında Batı kaynaklarından yapılan çevirilerdir. Makalede bu konuya dikkat çekilerek, Mustafa Behçet Efendi ile Şânizâde Mehmed Ataullah Efendi’nin teşhis ve tedavi konularında yaptıkları çeviriler ve yazdıkları kitaplar ele alınmaktadır.

            Makalenin bu kısmında, önceleri yapılan tıp eğitimlerinde kadavra üzerinde diseksiyon yapmanın yasak olduğu, öğrencilerin anatomi derslerini modeller üzerinde gördüğünü ve tıp okullarına Müslümanların kaydedildiğine dair bilgiler verilerek, bu konulardaki değişimin Tanzimat Fermanı ile yeniden şekillendiği aktarılmaktadır. Daha önce bir saray okulu olan tıp okulunun, Galatasaray’daki binaya taşınması ile birlikte tıp alanında gerçekleşen reformlar anlatılmaktadır. Galatasaray Tıbbiyesi (Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâne) ile birlikte mevcut tüm dinlere ait öğrenciler okula kabul edilmeye başlanır. Öğretim programı hazırlanır ve öğretim yılı 7 yıl olarak belirlenir. Hekimbaşı İsmail Efendi’nin çabaları ile tıbbi diseksiyon yapma izni alınır. Okul kliniğinde hasta başında eğitimler verilir. İntörn öğrencilerin bazı ameliyatları yapmasına müsaade edilir. Eczacılar için diploma şartı getirilir. Galatasaray Tıbbiyesinde kadın adaylara yönelik ebelik okulu açılır.

Ayrıca bu dönemde tıp alanında batıdaki gelişmeler yakından takip edilmektedir. Makalede, Batı’da ameliyatlarda uygulamaya konulan bir anestezik maddenin hemen bir yıl sonra Osmanlı’da kullanıldığına dair ayrıntı vurgulanır. Galatasaray Tıbbiyesinden yeni mezun olan ve Osmanlı Devleti tebaasını temsilen seçilen bir Müslüman, bir Ermeni, bir Rum, bir de Musevi olmak üzere dört hekimin, 1848 yılında Viyana Tıp Fakültesi’nde mezuniyet sınavlarına girdikleri ve çok parlak sonuçlar aldığına dair bilgi ise makalenin dikkat çeken en önemli hususlarından biridir.

Kuruluşu için büyük emek harcanan ve Türk tıp dünyasında önemli bir adım olan bu okulun, 1948 yılındaki Beyoğlu yangınında kül olduğuna dair verilen bilgi ise göz yaşartmaktadır. Zira okula ait müzeler, laboratuvarlar, kütüphaneler yangınla birlikte yok olmuşlardır. Modern tıp eğitiminin başlangıcının önemli adımlarından biri olan bu okulun yok oluşu, toplumun modernleşmesine, bilimin ilerlemesine ve tıp alanındaki faaliyetlerin durdurulmasına tabii ki engel değildi. Hem mevcut kaynaklarımızdan hem de makaleden elde ettiğimiz bilgiler ışığında ertesi yıl, Halıcıoğlu’ndaki Humbarhane Kışlası’nda tıp eğitimine devam edildiği bilinmektedir.

Makalede, 19.yüzyılın ikinci yarısında bilimsel makalelerin yayınlandığı bilgilerine yer verilmektedir. Türkçe ve Fransızca iki bilimsel tıp dergisinin çıkarıldığına değinilmektedir. Bu dergilerin içeriğinin, İstanbul’da ve devletin farklı şehirlerinde yapılan tıbbi cerrahi müdahalelerin ele alındığı makalelerden, vaka takdimlerinden ve yabancı tıp dergilerinden yapılan çevirilerden oluştuğu anlatılmaktadır. Ayrıca derginin ek sayısında yer alan bir otopsi raporunun, modern tıp tarihimiz açısından otopsi protokolü açısından öncü olduğu vurgulanmaktadır.

Ayrıca makalede, Fransızca olan tıp eğitimin Türkçeye çevrilmesi için 1850’li yıllarda verilen mücadele konu edilmektedir. Okul Nazırı Cemaleddin Efendi’nin Türkçe, Arapça ve Farsça eğitimle görevli özel bir sınıfın (mümtaz sınıf) açılmasını sağladığı bilgisine yer verilir. Dr. Kırımlı Aziz Bey, Dr. Bekir Sıtkı, Dr. Mehmed Emin Fehmi başta olmak üzere pek çok hekimin Türkçe tıp literatürü oluşturmak adına yaptıkları çalışmalardan bahsedilmektedir. Türkçe eğitim veren ilk sivil tıp okulu Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’nin 1867’de açıldığı, 1870 yılında da Mekteb-i Tıbbiye’de tıp eğitiminin Türkçeleştirildiği bildirilmektedir.

Batıda, Pasteur ve Koch gibi bilim adamlarının, bakteriyoloji ve mikrobiyoloji alanlarında çığır açan buluşlar gerçekleştirdiğine değinilen makalede, Osmanlı’nın tüm bu gelişmelere kayıtsız kalmadığı aktarılmaktadır. Osmanlı devlet yönetiminin çağdaş gelişmeleri takip ettiği, batıda uygulanan tekniklerin ülkeye getirilmesi için Avrupa’ya hekim ve sağlıkçılardan oluşan ekipler yolladığı anlatılmaktadır. Böylelikle, Mekteb-i Tıbbiye içinde 1887’de Kuduz Aşısı Kurumu, 1889’da Aşı Müessesesi, 1893’te Bakteriyoloji Laboratuvarı ve 1894’te ilk Kadın Doğum Kliniğinin açıldığı bilgisi verilmektedir. Mezuniyet sonrası bir üst eğitim kurumu olarak Gülhane Seririyat Mektebi’nin açıldığı, bu okulun sağlık sisteminde en etkili ve üstün hizmet veren kurumlarından biri olduğu vurgusu yapılmaktadır.

Makalede, halk sağlığı alanındaki gelişmelerin anlatıldığı kısımda, devletin tüm yetkili kişileri, kurumları ve olanaklarının kullanıldığı aktarılmaktadır.  Çiçek aşısının yaygınlaşması ve aşı aleyhine ön yargıların kırılması amacıyla Sultan Abdülmecid’in aşılama heyetine bizzat önderlik ederek ülke gezilerine çıktığına dair bilgi bunun en somut örneğidir. Yine 19.yüzyıl başındaki korkunç kolera salgınında, karadan ve denizden gelenleri kontrol ederek, salgına karşı önlem almak amacıyla kurulan Karantina Teşkilatı hakkında yer alan bilgiler, halk sağlığı alanındaki gelişmelere örnek olarak verilmektedir.

Ayrıca makalede, 19.yüzyılın ikinci yarısında kurulduğu ifade edilen dezenfeksiyon sistemi, Tebhirhaneler de başarılı bir halk sağlığı organizasyonu olarak göze çarpmaktadır. Dezenfeksiyon işleminde kullanılan ve önceden yurt dışından getirilen etüv makinelerinin 1893 yılından itibaren ülkede üretilmeye başlandığına dair bilgiye de yer verilen makaleden, bulaşıcı hastalıkların yayılmasının önlenmesi konusunda başarılı çalışmalar yapıldığı anlaşılmaktadır.

Hastaneler ve sosyal yardım kuruluşlarının anlatıldığı kısımda ise birçoğu halen ülkemizde hizmet vermekte olan köklü hastanelerin kurulma yıllarına değinilmektedir. 1845 yılında Bezmialem Vakıf Gureba, 1862’de Zeynep Kâmil, 1865 yılında Beyoğlu Belediye Hastanesi, 1898 yılında Hamidiye Şişli Etfal hastanelerinin kurulduğu bilgisine yer verilmektedir. 16.yüzyılda Haseki Darüşşifası olarak kurulan Haseki Nisa Hastanesinin 1892 yılında modern hastane olarak faaliyete geçtiği bildirilmektedir.

Doğal afetler, kitlesel göçler, salgın hastalıklarda halkın imdadına yetişen, hatta Kurtuluş Savaşı esnasında yıldızlaşan, ülkenin sosyal ve siyasal yapıtaşı niteliğinde bir kurumu olan Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Türk Kızılay Derneği)’nin 1868 yılında kurulduğu anlatılmaktadır. Makalede, Türk Kızılay Derneği’nin Osmanlı Devleti’nin sağlık tarihinde önemli bir rolü olduğuna vurgu yapılmaktadır. Bu kısımda anlatılan bir diğer sosyal yardım kuruluşu ise Darülaceze Müessesesidir. Darülaceze’nin fakir, muhtaç ve evsiz insanları himaye eden bir bakım evi olarak planlandığı ve 1896 yılında kurulduğu aktarılmaktadır.

Makalenin son kısmında ise Osmanlı-Türk tıbbının belli başlı simaları aktarılmaktadır. Çalışmanın konusu itibariyle, bu bölümde; 19.yüzyıl ile 20.yüzyıl başlarında, çalışmalarıyla tıp alanına önderlik etmiş bazı hekim ve bilim adamlarının faaliyetleri hakkında kısa bilgiler yer almaktadır. 

Tıpta deneysel yöntemi Şakir Paşa’nın ülkeye getirdiği ve bu alanda dersler verdiği bilgisine ek olarak Şakir Paşa’nın, Claude Bernard[1]’ın asistanı olduğu bilgisine yer verilmektedir. Asepsi ve antisepsi yöntemlerinin uygulanmasının Operatör Dr. Cemil (Topuzlu) Paşa ile başladığı aktarılmaktadır. Batıda X ışınlarının keşfedilmesinden sonra Dr. Esat Fevzi tarafından ilk basit röntgen cihazının kurulduğu bildirilmektedir. Esat Fevzi’nin, X-ışınlarının tıbbi amaçla kullanılmasını, ders müfredatlarına sokulmasını sağladığı ifade edilmektedir. Dr. Esat Işık Paşa’nın ise düz ve konkav aynalar taşıyan retinoskopi aletini geliştirerek oftalmolojiye önemli katkıda bulunduğuna dair detaylı bilgilendirmeler yapılmaktadır. Makalenin son kısmında ayrıca; tıp eğitimi alanında çalışmalar yapan ve tıp tarihine önemli katkıları olmuş Prof. Dr. Besim Ömer Akalın’a, Akil Muhtar Özden’e, Celal Muhtar Bey ile ülkemizde psikiyatrinin temelini atan Mazhar Osman Bey’e yer verilmektedir. 

 

3. SONUÇ VE YORUM

Bu çalışmada ‘Türkiye’de 19. ve 20.yüzyıllarda Tıp Tarihinin Ana Hatları (1827-1923)’ isimli makale değerlendirilmiştir. Mevcut birikimlerimiz ışığında ve makaleden yola çıkarak, 19. yüzyılın ülkenin bir savaştan ötekine girdiği, bir yandan da toplumun modernleşerek bir kabuk değiştirme süreci yaşadığı zorlu bir dönem olduğunu bilmekteyiz. Ancak makalede yer alan ifadelerden, bütün zorluklara, mali yoksunluklara rağmen sağlık alanında çok önemli adımlar atıldığı anlaşılmaktadır.

Tıp eğitimlerinin anlatıldığı kısımda yer alan, mezuniyet sonrası bir üst eğitim kurumu olarak Gülhane Seririyat Mektebi’nin açılması ile ilgili bilgi, bu makalenin amacını ortaya koyan önemli hususlardan birisidir. Çünkü bu okul, sağlık sisteminde en etkili ve üstün hizmet veren kurumlarından biri olmuştur. İlk aspirin ve kinin hapları, koruyucu tifo, dizanteri ve kolera aşılarının burada üretildiği bilinmektedir. Dolayısıyla bu bilgi, 19.yüzyıldan 20.yüzyıla geçerken tıp alanındaki modernleşmenin ne denli hızlı gerçekleştirildiğinin anlaşılması açısından önemlidir.

Osmanlı-Türk tıbbının belli başlı simalarının anlatıldığı bölümde yer verilen, ülkeye getirilen ve denenen tıbbi yöntemler, tıp tarihi açısından çığır açan gelişmelerdir ve bunların Osmanlı’da o dönemlere kullanılması, tıpta modernleşmenin çok hızlı gerçekleştirildiğini ifade etmektedir.

Dolayısıyla, makalenin tıp tarihinin önemli bir zaman dilimini ele aldığını ve bunu ustalıkla işlediğini ifade etmekte yarar var. Makale bu konuda çalışma yapacaklara katkı sağlayacak, kaynak olabilecek niteliktedir.

Ancak, Osmanlı Devleti’ndeki tıp alanında gelişmelerin anlatıldığı bu makalede, sıkça ‘Türkiye’ye getirildi, Türkiye’de tıp eğitimi başladı vb.’ şeklindeki ‘Türkiye’ ifadelerinin yer alması, Cumhuriyet önceki dönemi anlatan olayları ifade etmekte kullanış olarak yanlış bir ifade olduğu düşünülmektedir. Bu ifade direk makalenin adında da kullanılmaktadır. Bunun yerine ‘Osmanlı’ya’ ya da ‘Osmanlı Devleti’ne’ veya ‘İstanbul’a, Anadolu’ya’ ifadelerinin kullanılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz.

Ayrıca, incelen makalede bir giriş bölümünün olmaması, makalenin direk konunun başlıkları ile başlaması alışık olunmayan bir durumdur. Bu durumun makalenin yayınlandığı derginin editörü tarafından mı yoksa makalenin yazarı tarafından mı dikkate alınmadığı ise anlaşılamamaktadır.

Sonuç itibariyle incelenen bu makale esasen 19. ve 20.yüzyıllarda tıp tarihinin ana hatlarına ustalıkla değinmiş, kaynak niteliğinde bir çalışmadır.

 



[1] Tıp, Claude Bernard ile deney laboratuvarına girer.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Glaskow Koma Skalası (GKS)

Glaskow Koma Skalası (GKS) Glaskow Koma Skalası (GKS) hasta/yaralıların bilinç düzeyinin değerlendirilmesinde kullanılan bir yöntemdir. Birinci değerlendirmede yer alan AVPU Skalasının ikinci değerlendirmedeki karşılığıdır da denilebilir. Glaskow Koma Skalasıyla, AVPU Skalasına göre daha detaylı bir bilinç değerlendirmesi yapılabildiğinden ikinci değerlendirmede kullanılır. Glaskow Koma Skalasında; göz açma, sözel ve motor yanıt değerlendirilerek hasta/yaralının bilinç düzeyi puanlandırılır. Glaskow Koma Skalasında puanlama, en kötü 3 puan en iyi 15 puan şeklindedir. Hasta/yaralının bilinç düzeyi değerlendirildiğinde GKS puanı; 3- 8 puan ise; Anlamlı nörolojik hasar olduğunu, 9- 12 puan ise; Orta dereceli nörolojik hasar olduğunu, 13- 14 puan ise; Hafif nörolojik hasar olduğunu gösterir. GERİ DÖN

Oksijen Maskeleri Nelerdir?

OKSİJEN MASKELERİ Oksijen maskeleri, ağız ve burnu içine alacak şekilde tasarlanmış, üzerinde küçük delikler bulunan, yumuşak kauçuk ya da şeffaf plastikten yapılmış, hasta/yaralıya oksijen verilmesini sağlayan araçlardır. Üzerinde bulunan burun klipsi ile lastiği maskenin yüze rahatça oturmasını sağlar. Maske alt kısmındaki özelliğine göre adlandırılır. Her tür maskenin alt kısmından oksijen kaynağına uzanan bir hortumu bulunur. Oksijen maskelerinin yetişkin ve pediatrik hasta/yaralılarda kullanılmak üzere değişik ebatları mevcuttur. Basit Yüz Maskesi Hastanın ağız ve burnunu içine alacak şekilde tasarlanmış, alt kısmında hortumu bulunan kauçuk ya da plastikten yapılmış maske çeşididir. Basit yüz maskesinin üzerinde nefes verme sırasında fazla gazların çıkışını sağlayan iki taraflı küçük delikler ve başa takmak için elastik bir bant ya da lastik bulunur. Yetişkin ve çocuklarda kullanılmak üzere çeşitli ebatlarda olan basit yüz maskesi ile hasta/yaralılara % 40-60 konsa

Hasta/Yaralı Öyküsü Alma

Bilinci açık olan hasta/yaralının kendisinden, bilinci kapalı hasta/yaralılardan ise yakınlarından veya olaya şahit, çevrede bulunan insanlarla konuşarak olay yada hastalık hakkında tıbbi amaçlı bilgi toplama işlemine öykü alma denir.  Birinci değerlendirmesi yapılan hasta/yaralının bilinci açık ise ikinci değerlendirmeye hasta/yaralı ile konuşarak başlanmalı ve bu sayede tıbbi müdahaleler için bilgiler elde edilmelidir. İnsanların en zor anlarında onlarla iletişim kurmak zorunda olan ATT/paramedikler, etkin bir acil tıbbi müdahaleyi başlatabilmeleri için bilgi edinme işlemini belirli bir standart içerisinde ve bazı kurallara riayet ederek yapmalıdırlar.  Hasta/yaralı öyküsü alma şu şekilde yapılmalıdır; Hasta/yaralıya yakın oturulmalıdır:  ATT/Paramedik, hasta/yaralının kendisini rahat görebileceği, rahat duyabileceği ve sürekli göz teması kurabileceği bir yere oturmalıdır. ATT/paramedik, hasta/yaralıya kendisini tanıtmalıdır: ATT/Paramedik, ismini, unvanını ve hangi kur

Uygun boy airway nasıl belirlenir?

Uygun boy oral airway seçimi: Oral airway seçimi, hastanın yaşına, cinsiyetine ve fiziki görünümüne göre değişir. Teorik olarak, yetişkin erkeklerde 4-5 numara, yetişkin kadınlarda 2-3, gençlerde 2, çocuklarda 1-0, bebeklerde 00, yeni doğanlarda ise 000 numaralar kullanılır. Pratik uygulamalarda ise hasta/yaralının ön dişleri ile çenenin köşesi arasındaki mesafe ölçülerek veya dudak kenarından kulak memesine kadar uzunluğu olan airway seçilir.    GERİ DÖN:

SAMPLE Nedir?

Hasta ya da yaralının kişisel öz geçmişinin sorgulanmasında kullanılan soruların baş harflerinin kısaltılmasından oluşan SAMPLE, yapılacak tıbbi müdahalede yön göstericidir. Birinci değerlendirmesi yapılan hasta ya da yaralının bilinci açık ise ikinci değerlendirmeye hasta/yaralı ile konuşarak başlanmalı ve bu sayede tıbbi müdahaleler için bilgiler elde edilmelidir. İnsanların en zor anlarında onlarla iletişim kurmak zorunda olan ATT/paramedikler, etkin bir acil tıbbi müdahaleyi başlatabilmeleri için bilgi edinme işlemini belirli bir standart içerisinde ve bazı kurallara riayet ederek yapmalıdırlar. Kişisel öz geçmiş yapılacak tıbbi müdahalede yön gösterici olacaktır. Tıbbi geçmiş ya da kişisel öz geçmiş SAMPLE ile öğrenilir. SAMPLE (Hasta/yaralının Kişisel Öz geçmişi) Sings and Symptom (Belirti ve Bulgular): Hasta/yaralının şikayetleri ve sağlık personelinin muayenede elde ettiği tıbbi veriler. Allergies (Alerjileri): Hasta/yaralının herhangi bir madde yada ilaca karşı duyarlılığı

Nazal Kanül ile Oksijen Nasıl Uygulanır?

NAZAL KANÜL Hasta/yaralının burun deliklerine yerleştirilen, yaklaşık 1-1.5 cm uzunluğunda çıkıntıları olan, ince uzun polietilen ya da plastikten yapılmış iki ucu açık bir tüptür. Nazal kanül ile oksijen uygulaması basit, rahat ve güvenli bir yöntemdir. Oksijen alan hasta/yaralı konuşabilir, ağızdan bir şeyler yiyebilir. Nazal Kanül Ne Zaman Kullanılır? • Düşük yoğunlukta uzun süre oksijen alması gereken, •Tıbbi acili olan (SpO2 % 94’ün altında) ancak distreste olmamasına rağmen oksijen verildiğinde rahatlatılacağı düşünülen hastalarda, • Maske kullanamayan hasta/yaralılarda nazal kanül kullanılır. Nazal kanül ile verilecek oksijenin akım hızı 2-6 L/dk olacak şekilde ayarlanır. Daha fazla akım hızı ile oksijen verilmesi halinde burun mukozalarında ciddi tahrişler oluşturur ve hasta/yaralıya rahatsızlık verir. Ayrıca tedavinin istenilen etkisi elde edilemez. Nazal Kanül ile Oksijen Uygulamada Dikkat Edilecek Hususlar Oksijen mutlaka nemlendirilerek verilmelidir, Nazal k

Paramedik Öğretim Görevlisi Bulunamıyor!

Okullar öğretim görevlisi arıyor.  Hocalar sitem ediyor:  P aramedik bölümüne paramedik mezunu öğretim görevlisi bulamıyoruz diye. Haklısınız hocam! Biz de sitemkarız, sisteme ve içimizdeki 112 aşkına… İçimizdeki 112 sevgisi bizi bu hale getirdi, maalesef! Paramedik bölümünden mezun olduğumda, dikey geçiş ile lisans tamamlayabileceğim tek bölüm hemşirelikti. Oysa hemşire olduğumda 112’de çalışmama izin verilmeyecekti. O dönem, Çanakkale’de Afet Yönetimi bölümünün açıldığı zamanlardı.  Paramedik olarak mezun olan her gencin gönlünden geçiyordu burada okumak.  Ancak Acil Tıp Teknisyeni (ATT)mezunu yani Meslek Lisesi çıkışlı olduğumdan o bölüme geçmem imkansızdı.  Afet bölümü, düz liseye öncelik tanıyordu.  Üstelik Dikey Geçiş Sınavı (DGS)ile paramedik mezunu da almıyordu. Sözleşmeli olarak 112’de işe başladım.  Önlisans mezunu olarak kalmamalıydım. Lisans bitirmem gerekiyordu.  Ancak DGS ile tercih edebileceğim lisans bölümü hemşireliği bitirdiğimde, paramedik yetki ve sorumluluklarımı

Özerklik İlkesi

1. GİRİŞ Etik, iyi-kötü, doğru-yanlış, fayda-zarar gibi kavramları inceler. Bu manada tıp etiği, doğru olan, hastanın iyiliğine yönelik ve fayda sağlayacak tedavilerin yapılmasını, zarar verecek, yanlış veya hastanın kötülüğüne yol açacak uygulamalardan kaçınmayı gerektirir.  Hekim ve sağlık mesleği mensubu kişilerin, hastaların tıbbi yararını gözetmesi esastır. Ancak, hastanın tedaviyi alıp almama konusunda yetkisinin olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Zira yasalar çerçevesinde insanlar, hayatları ile ilgili konularda seçme özgürlüğüne sahiptir. Dolayısıyla hastanın, kendisi ile ilgili verilecek tıbbi kararlarda söz sahibi olmayı istemesi en doğal hakkıdır.  Bu durumda ortaya çıkan kavram; özerkliğe saygı ilkesidir. Bu çalışmada, tıp etiğinde önemli etik ilkelerden biri olan, hastanın kendisi ile ilgili tıbbi kararları kendisinin vermesi olarak ifade edilen özerklik ilkesi ele alınmıştır.      2. ÖZERKLİK Türk Dil Kurumuna göre özerklik, bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı

Paramediklerin Görev ve Yetkilerinde Önemli Değişiklikler

Acil ilaç uygulama konusunda paramediklere bütün yollar serbest!  Paramediklere, ayrıca mekanik ventilasyon uygulama yetkisi verildi.  Ve artık iğne dekompresyon uygulaması yapabilecekler. İşte detaylar.  Acil Sağlık Hizmetleri (ASH)'nin sunumunda, özellikle hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinin baş aktörlerinden biri olarak kabul edilen paramedik mesleği ile ilgili bugüne kadar birçok gelişme sağlandı.  Bunlardan en önemlisi, 2005 yılında Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'da yapılan değişiklikle, belli sınırlar çerçevesinde hastaya müdahale yetkisinin verilmesidir.  Ardından 2006 yılında yayınlanan 26369 sayılı Ambulanslar ve Acil Sağlık Araçları ile  Ambulans Hizmetleri Yönetmeliği ve bu yönetmelikte yapılan düzenlemeler ile hekim bulunmayan ambulanslarda paramedik bulundurma zorunluluğunu getirilmiştir.  2007 yılında yayınlanan, Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile paramedik görev ve yetkileri

Satılık Hastalıklar Kitabının Kritiği

1. ÖZET Sağlık alanında dünyanın önde gelen gazetecilerden biri olan Ray Moynihan ile ilaç politikaları üzerinde uzmanlaşmış bir yazar Alan Cassels tarafından kaleme alınan Satılık Hastalıklar kitabı; 500 milyar dolarlık cirosu ile dünyada 3.büyük sektör haline gelen ilaç piyasasının pazarlama stratejilerini anlatır. Bu kitap; hastalık değerlerini belirleyen akademik çalışmaları finanse eden ilaç firmaların normal değer aralıklarının daraltılmasındaki oynadıkları rol ile hasta sınıfına giren nüfusun çoğaltılmasını, hastalıkların profesyonelce pazarlanması sayesinde de uydurma hastalıkların insanların zihninde kabul olgusu yaratmasını konu almaktadır. 2. KİTABIN İÇERİĞİ ‘Hastalık satmak’ önsözü ile başlayan kitap ikiyüzlü bilinçlendirme kampanyalarının ufak sorunları ciddi hastalıklar gibi resmettiğini, ilaç firmalarının yaptığı yoğun reklamların; genel rahatsızlıkları, insanların hastalık gibi algılaması için müthiş bir çaba gösterdiğinden bahseder. Bununla ilgili olarak kitap

Hangi konuya bakmak istersin?